Abstract
Düşünce tarihinde ütopyacılık fikri siyaset felsefesinin önemli çabalarından biridir. Platon’un Devlet ve Yasalar adlı eseri ilk ütopya eseri olarak görülmektedir. Rönesans düşüncesi ile insanın temele alınarak bilim düşüncesinin değişmesi, düşüncede yeniliğe gitmesi, ütopya düşüncesini yeniden ele alınıp değerlendirilmesini de beraberinde getirmiştir. Rönesans döneminde Thomas More’un “Ütopya” isimli eserinden başlayarak ideal devlet düzeninin oluşturulmasında bilime devlette nasıl yer verileceği düşüncesi tartışılmıştır. Hatta devlette düzenin sağlanması bilim üzerine temellenen eğitim algısı üzerine kurulmuştur. Bacon’ın “Süleyman Evi” olarak adlandırdığı kurum modern bilimle temellenen bir akademi olarak görülmüştür. Batı düşünüşünün temelinde yer alan bilim algısı ütopik devlet sistemlerinde de kendisine yer bulmuştur. Ancak sosyalist ütopyaların etkisiyle kurgulanan ve bu kurgudan hareketle kurulan sosyalist devlet düşüncesine karşı bir eleştiri olarak yazılan yirminci yüzyıldaki distopyalarda bilim ve eğitim düşüncesine yer vermişlerdir. Distopyalar bilimi ideolojik bir tutumla ele almış, bilim ve bilim adamları devletin emrine sunulmuştur. Bilim devletin ideolojisine ne kadar hizmet ediyorsa o kadar vardır düşüncesi temel kılınarak, bilim devlet tekeline alınmak istenmiştir. Bu husus özelikle de Orwell’in 1984, Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünyası, Zamyatin’in Biz adlı vb. distopya eserlerinde açığa çıkmıştır.