Abstract
İslâm düşünce tarihine dair yazılanlar, çoğu zaman tarihsel ve toplumsal gerçekliklerden ziyade, tarihin bize aktardıkları yanlı ve yanıltıcı bilgiler üzerinden şekillenmektedir. Doğal olarak tarihsel ve toplumsal gerçekliklerle birlikte sosyolojinin ve hatta iktisadın genel geçer kuralları dikkate alınmaksızın yapılan değerlendirmeler, ilmî olmaktan uzak olduğu için doğru bir sonuç ve ona uygun bir etki de yaratamamıştır. Özellikle inanç formuna büründürülerek mezheplerin düşüncelerini değerlendiren yaklaşımlar, mensubu olduğu ve zaman zaman da ötekileştirdiği diğer mezhep mensuplarının düşüncelerini doğru bir şekilde anlama yerine, onu reddetmek üzere ve yanlışlamak amacıyla okumaktadır. Eş‘arî sonrası ve Eş‘arîlik sistemi içinde biçimlenmiş kelâmî yaklaşım, Mu‘tezile’ye reddiye olarak ifade edilebilecek bir temelde konumlanmıştır. Doğal olarak olgudan ziyade, Ehl-i hadîs olarak nitelendirilebilecek ve bütün sorunların cevaplarının, tarihin belli bir dönemine ait değerlendirmeler üzerinden bulmaya çalışan bir yapı biçiminde şekillenmiştir. Dinamik olan toplumun, her döneme ait sorunlarının da dinamik bir yapı oluşturduğu muhakkaktır. Kelâm ilminin teşekkül sürecine bakıldığında toplumsal sorunları göz önünde bulunduran ve çözüm önerilerini bu minvalde üreten bir bakış mevcuttur. Uzun süre varlığını böyle devam ettiren kelâm ilmi, tarihsel süreç içerisinde neredeyse tamamen teoriye sıkışan bir disiplin haline gelmiştir. Modern dönem ile birlikte yeni sorunlar, yeni tartışma alanları hâsıl olmuş ve yeni bir bilgi yöntemi ve metodu ile tartışmalar yapılmıştır. Kelâm ilminin de yeniden asli hüviyetine kavuşabilmesi adına yeni bir yöntem ve metodun geliştirilmesi gerekliliği dile getirilmiş ve Yeni ilm-i kelâm, sosyal kelâm gibi kavramlar ortaya atılmıştır. İlk çıkış sürecinde kelâmın hayat ile iç içe olduğu, sosyal ve siyasal olana göre şekillendiği, çözümlerin de toplumun gerçekliği göz önünde bulundurularak üretildiğini söyleyebiliriz. Bu anlamda her ne kadar isimlendirme bu şekilde olmasa da uygulamanın sosyal kelâma denk gelecek biçimde olduğunu ifade edebiliriz. Vâsıl b. Atâ özelinde Mu‘tezile’nin temel beş temel ilkesinin aslında sosyal kelâm olarak nitelenebilecek bir perspektifle oluşturulduğunu göstermeyi hedefledik.