Abstract
Fenomenolojik hareket içinden fenomenolojinin transandantal niteliğine yöneltilen eleştirilerin bir örneğini yakın zamanda Claude Romano sunar. Makalede Romano’nun eleştirisinin neden isabetli olmadığı tartışılacaktır. Birinci başlık, Husserlci fenomenolojinin başlangıçtaki Kartezyen karakterinin ve transandantal dönüşümünün, şüpheciliğin ciddiye alınmasından kaynaklandığına dair iddiaya ayrılmıştır. Romano, Husserl’i transandantal fenomenolojiye götüren şeyin, felsefenin görevinin şüphecilik karşısında bilimleri temellendirmek olduğunu düşünmesi ve evrensel bir şüpheden hareketle bilinç ile gerçeklik arasında indirgenemez bir ontolojik ayrım varsayması olduğunu ileri sürer. Oysa Romano’ya göre fenomenolojiyi transandantal bir felsefe olmaya zorlayan bu gerekçeler reddedilebilir. Zaten transandantal bir fenomenoloji olanaklı da değildir; çünkü transandantal kuruluş fikri, bilinç ve gerçeklik arasında varsayılan ikici ontolojik ayrımla ve fenomenolojinin gerçekliğe olduğu haliyle doğrudan erişime izin vermesiyle bağdaşmaz görünür. İkinci başlıkta, bağdaşmaz görünen bu tezlerin, korelasyonun kendisinin bilinç ve dünyaya önceliğini, bedenli bilinçle dünyanın kökendeki olgusal etkileşimini, zamansal ve çağrışımsal sentezler boyunca anlamın genetik kuruluşunu hesaba kattığımızda transandantal bir fenomenolojiyi nasıl birlikte olanaklı kıldığı gösterilecektir. Üçüncü başlık, Romano’nun transandantal fenomenoloji eleştirisinin dayandığı _sınırlı epokhe_’nin karşısına _evrensel epokhe_’yi koyacaktır. Dördüncü başlıkta Husserl’in şüpheciliğe yönelik esas ilgisinin, kökensel felsefe idesinden hareketle şüpheciliğe biçtiği tarihsel role bağlı olduğu açıklanacaktır. Son başlık ise, transandantal fenomenolojinin, şüpheciliği alt ederek felsefe idesini gerçekleştirebilecek tek sahici felsefe olduğunu ortaya çıkaracaktır. Sonuç olarak, transandantal fenomenoloji, realizm karşısındaki idealist bir konum olarak değil, her türlü nesnelcilik karşısında, nesnelerin varlığının ve bilgisinin olanak koşullarını araştıran bir konum olarak anlaşıldığı sürece, fenomenolojinin özgün bir felsefe olmasının onun transandantal niteliğine bağlı olduğu savunulacaktır.