Abstract
Adalet kavramı her zaman filozofların, sosyal bilimcilerin ve siyaset yazarlarının zihnini meşgul eden önemli problemlerden biri olmuştur. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların çoğu, bu temel kavramın, sosyal, ekonomik ve politik açılımları kadar anlamı ve tanımı üzerine yoğunlaşmış gözükmektedir. Kindî, Fârâbî, İbn Sinâ, Ebû Miskeveyh ve Nasirüddin Tûsî gibi Müslüman filozoflar, yazılarının önemli bir kısmını adalet konusuna ayırıp, onu bir bakıma özellikle Eflatun ve Aristo gibi Antik Yunan filozofları ele alıp incelemişlerdir. Onlar gibi, genelde tabii, ebedi ve sabit-değişmez, ahlâken de en kapsamlı bir erdem olarak algılanan rasyonel bir adalet kavramı geliştirmişlerdir. Gazâlî, İbn Arabî ve Mevlânâ gibi mutasavvıf-filozoflar ise, adaleti başlangıçta, tıpkı yukarıda zikredilen filozoflara benzer bir şekilde kabul edip, Tanrı’nın âleme ebedî olarak yerleştirdiği, metafiziksel hikmet bağlamı içinde yorumlayıp açıklamışlardır. Daha sonra, Kur’an’ın ilgili ayetleri ve Hz. Peygamber’in sözlerine getirdikleri yorumlar üzerine, kendi adalet kavramını geliştirmişlerdir.