Semi-Post algebras of any type T being a poset have been introduced and investigated in [CR87a], [CR87b]. Plain Semi-Post algebras are in this paper singled out among semi-Post algebras because of their simplicity, greatest similarity with Post algebras as well as their importance in logics for approximation reasoning ([Ra87a], [Ra87b], [RaEp87]). They are pseudo-Boolean algebras generated in a sense by corresponding Boolean algebras and a poset T. Every element has a unique descending representation by means of elements in a corresponding (...) Boolean algebra and primitive Post constants which form a poset T. An axiomatization and another characterization, subalgebras, homomorphisms, congruences determined by special filters and a representability theory of these algebras, connected with that for Boolean algebras, are the subject of this paper. (shrink)

Semi-Post algebras have been introduced and investigated in [6]. This paper is devoted to semi-Post subalgebras and homomorphisms. Characterization of semi-Post subalgebras and homomorphisms, relationships between subalgebras and homomorphisms of semi-Post algebras and of generalized Post algebras are examined.

In this paper, semi-Post algebras are introduced and investigated. The generalized Post algebras are subcases of semi-Post algebras. The so called primitive Post constants constitute an arbitrary partially ordered set, not necessarily connected as in the case of the generalized Post algebras examined in [3]. By this generalization, semi-Post products can be defined. It is also shown that the class of all semi-Post algebras is closed under these products and that every semi-Post algebra is a semi-Post product of some generalized (...) Post algebras. (shrink)

https://revistes.uab.cat/enrahonar/article/view/v57-luft.

https://revistes.uab.cat/enrahonar/article/view/v52-gamper2.

https://revistes.uab.cat/enrahonar/article/view/v37-ernst.

https://revistes.uab.cat/enrahonar/article/view/v57-dufourcq.

XIX. Yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarında Azerbaycan'da entelijansiya arasında milli bilinç ortaya çıkmış olsa da Sovyet dönemiyle birlikte bu süreç kesintiye uğramış ve toplumsal tabana yayılamamıştır. Sonuç olarak, var olan “Müslüman Kimliği”, Azeri toplumu için temel bir kimlik bağı olarak varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Entelijansiyanın tasfiyesi ile birlikte, kullandıkları sloganlar ve milliyetçi semboller de ortadan kalkmış, Türk milliyetçiliği Azerbaycan'da bir ideoloji olarak varlığını koruyamamıştır. Sonuç itibariyle, politik-ideolojik milliyetçilik ve onun sloganları, milli bilinci canlı tutma imkanından yoksun bırakılmıştır. Bu makalede, (...) Sovyet Azerbaycan'ında milli bilinci besleyen temel faktörün İslâm ve Müslüman kimliği olduğu savunulmaktadır. Komünist rejim İslam’ın entelektüel ve ideolojik boyutlarını en aza indirmeyi başarmasına rağmen, kültürel norm ve yaşam tarzı haline gelen unsurlarını aşındırma konusunda başarısız kalmaktaydı. Sovyet Azerbacan’ında Müslüman olmak Azeri toplumunun bir üyesi olmak ve söz konusu toplumun yaşam tarzına bağlılık olarak algılanmaktaydı. Nitekim, Azerbaycan'da “Müslüman” tanımının göndermede bulunduğu yaşam tarzı Azeri toplumunu çevredeki -Ruslar, Ermeniler ve Gürcüler- toplumlardan ayıran temel faktör olmuştur. Bu anlamda, ortak yaşam tarzına ve kültürel normlara atıfta bulunan İslam, Sovyet döneminde Azeri toplumunun özdeşlik duygusunu pekiştirerek milli bilinci canlı tutmuştur.ÖzetBu çalışma Sovyet döneminde Azerbaycan’da İslam kimliğinin ve İslamî yaşam tarzının milli bilincin sürüdürülmesindeki rolü üzerine yoğunlaşmaktadır. Çalışmanın temel iddiası milli bilincin varlığını sürdürmesinde Müslüman kimliğinin ve İslami yaşam tarzının etkili olduğudur. Bu iddianın doğruluğunun kanıtlanması için belli tarihsel dönemde gerçekleşen, siyasi, toplumsal, demografik ve kültürel konularla ilgili analizler yapılmaktadır. Bu bağlamda XIX. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Rusya’nın işgali, milletleşme süreci ve arkasından yaşanan sovyetleştirme süreci Müslüman kimliği ve İslamî yaşam tarzi bağlamında ele alınmaktadır. Söz konusu dönem istatistiki kaynaklar, istihbarat raporları, propaganda kitapları, ve dönem üzerine yapılan akademik araştırmalar ışığında ele alınmış ve üzerine yorumlar yapılmıştır. XIX. Yüzyıla kadar siyasi ve kültürel açıdan İran’ın etkisi altında bulunan şimdiki Azerbaycan bölgesi Rusya İmparatorluğu tarafından işgal edilince bölge halkı ilk kez Hıristiyan yöneticilerin yönetimi altına girmiş oldu. Bölgedeki dayanaklarını güçlendirmek için Çar yönetiminin bölgeye yoğun bir şekilde Ermeni ve Rus nüfusu göç ettirmesi sonrasında ise Azerbaycan’daki Müslüman halk kendini ilk kez Hıristiyan topluluklarla çevrelenmiş olarak buldu. Hep kendisi gibi Müslüman olan toplumun bir parçası olan Azerbaycan toplumu Ruslardan, Ermenilerden ve Gürcülerden oluşan Hıristiyan toplulukların ortasında kendi kimliğini yeniden tanımlamak durumunda kaldı. Çar yönetiminin Azerbaycan’a göç ettirilen Ermeni ve Ruslar’a hem yasal olarak hem de uygulamalarda bir dizi ayrıcalıklar tanıması Azerbaycan Türklerinin kendilerini toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi açıdan Hıristiyan baskısı altında hiss etmelerine neden olmuştur. Söz konusu baskı ve kayırmanın 1905 ve 1918 yıllarında Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasında patlak veren çatışmalarda daha yoğun bir şekilde hiss edildiği görülmektedir. Yaşadığı tecrübeler Azerbaycan Türklerini dışlanma nedeni olan kimliklerini, yani Müslüman kimliğini, çevresinde bulunan gayri-muslim topluluklara karşı sahiplenmelerini sağlamıştır. XX. Yüzyılın başında toplumsal gelişimi sağlamak üzere halkın milli bilincini geliştirmeye yönelik faaliyetlerde bulunan, aynı zamanda Müslüman kimliğini de sahiplenen entelejensiya ve burjuvazi kesimi oluşmuştu. Bu süreç 1918 senesinde Azerbaycan’da, türkleşmeyi, çağdaşlaşmayı ve İslamlaşmayı simgeleyen mavi, kırmızı ve yeşil renkleri biraraya getiren bayrağı bulunan Cumhuriyetin kurulması ile sonuçlandı. Fakat cumhuriyet varlığını sadece 23 ay sürdürebildi ve 1920 yılında gerçekleşen sovyet işgali ile birlikte Azerbaycan’da milliyetçi ideoloji, onun idelogları ve sembolleri tamamen tasfiye edilerek yoğun bir şekilde sovyetleştirme politikaları uygulanmaya başladı. Sovyet döneminde milliyetçilik ideolojik düzlemde ortadan kalkmış olsa bile, halkın homojenleşmesini sağlayan, ulus devlete mahsus bir dizi donanımlar sağlandı. Sovyet versiyonunda olsa bile, milli bir devlet aygıtı, milli sınırlar, milli tarih, milli eğitim sistemi oluşturuldu. Neticede aynı dili, aynı tarih bilincini, aynı sınırları paylaşan fakat milli bir ideolojiden yoksun olan bir millet meydana geldi. İdeolojik milliyetçiliğin tehlikeli bir girişim (perilous venture) olduğu Sovyet Azerbaycanı’nda kültüre ve yaşam tarzına dayanan kültürel bir milliyetçilik gelişti. Kültürel milliyetçilik halkın dilini, tarihini ama özellikle de yaşam tarzını savunan bir tutum olarak Sovyet Azerbaycan’ında gelişme gösterdi. Bütün bunlar, yani kültürel özellikler ve yaşam tarzı Azerbaycan toplumunu kendini çevre toplumlarından –Ruslardan, Ermenilerden ve Gürcülerden– ayırdığı başlıca niteliklerdi. Bu bağlamda Sovyet Azerbaycan’ında milliyetçi ve vatansever olmak Azerbaycan toplumunun kültürüne ve yaşam tarzına sahip çıkmak anlamına gelmekteydi. Dolayısıyla kültürel milliyetçilik çevredeki halklarla etnik sınırları sürdürme ve milli bilinci canlı tutma açısından önemli bir role sahipti. Burada araştırma konumuz açısından üzerinde durulması gereken nokta Azerbaycan toplumunda yaşam tarzının ve kültürün önemli bir kısmının İslam ve İslamî gelenek görenekle yakından ilişkili olduğudur. Sovyetleştirme politikaları İslam’ın entelektüel ve ideolojik boyutunu ortadan kaldırma konusunda büyük ölçüde başarılı olduysa da İslam’ın kültürel normları ve yaşam tarzı haline gelen öğeleri kendi varlığını güçlü bir şekilde sürdürmekteydi. Sovyet rejiminin başarısız olduğu nokta, yönettikleri Müslüman toplumlara alternatif bir kültür ve yaşam tarsi sunamamaları idi. Sovyet döneminde İslam’ın cami, başörtüsü vb. somut sembolleri yok edilse de kişiler arası ilişkilerde, sosyal yapıda ve aile ilişkilerinde tezahür eden öğeleri varlığını sürdürmeye devam etmekteydi. Bütün bunlar Azerbaycan toplumunun kendini çevresindeki etnik kimliklerden Ruslardan, Ermenilerden ve Gürcülerden ayırt ettiği, dolayısıyla da milli kimliğinin sınırlarını muhafaza ettiği önemli kültür öğeleri idi. Kebinolarak bilinen dinî nikah, sünnet, cenaze ve yas merasimleri gibi yaşam döngüsü ritüelleri Azeri olmanın çok önemli göstergeleri olarak algılanmıştır. Sovyet ateist ideologlarının yaptıkları birçok araştırmalarda ve istihbarat raporlarında komunist partisi yöneticileri de dahıl olmak üzere halkın söz konusu yaşam döngüsü ritüellerini milli gelenek görenek olduğu gerekçesiyle sürdürdükleri belirtilmekteydi. Ateistler bile, bahsedilen yaşam döngüsü ritüellerine uymadıkları taktirde milli geleneklere karşı gelmekle suçlanacakları ve toplumdan dışlanacakları endişesiyle ritüelleri yerine getirmekteydiler. Kebinsadece Müslüman çiftler arasında kıyıldığından ve dini nikahsız yapılan evlilikler toplumda hoş karşılanmadığından Ruslar, Ermeniler ve Gürcülerle evlilik yapma oranları oldukça düşük kalmaktaydı. Erkek çocuğa sünnet yaptırmak o çocuğu Azeri toplumunun bir üyesi yapmak olarak algılandığından çocuğa sünnet yaptırmak onu diğer toplumların üyelerinden ayıran bir özelliğe kavuşturmak anlamına gelmekteydi. Ölen bir kişinin İslamî üsullere göre gömülmesi o cenazenin bir Rusa, Ermeniye veya Gürcüye değil, bir Azeriye ait olduğunun göstergesi olmaktaydı. Dolayısıyla İslamî kültürden kaynaklanan yaşam döngüsü ritüelleri aynı zamanda çevredeki etnik gruplarla sınırları belirlemekte, dolayısıyla milli ve etnik bilinci canlı tutmaktaydı. Böylece İslamî kültür ve yaşam tarzi Sovyet rejiminin milli ve etnik kimliklerin ötesinde yeni bir insan ve toplum tipi oluşturmayı amaçlayan Homo Sovieticus projesinin de en önemli panzehirlerinden biri olmuştur. (shrink)

Artificial intelligence (AI) technologies in medicine are gradually changing biomedical research and patient care. High expectations and promises from novel AI applications aiming to positively impact society raise new ethical considerations for patients and caregivers who use these technologies. Based on a qualitative content analysis of semi-structured interviews and focus groups with healthcare professionals (HCPs), patients, and family members of patients with Parkinson’s Disease (PD), the present study investigates participant views on the comparative benefits and problems of using human versus (...) AI predictive computer vision health monitoring, as well as participants’ ethical concerns regarding these technologies. Participants presumed that AI monitoring would enhance information sharing and treatment, but voiced concerns about data ownership, data protection, commercialization of patient data, and privacy at home. They highlighted that privacy issues at home and data security issues are often linked and should be investigated together. Findings may help technologists, HCPs, and policymakers determine how to incorporate stakeholders’ intersecting but divergent concerns into developing and implementing AI PD monitoring tools. (shrink)

An ontology of information belies our common intuitions about reality today and animates and governs both explicit scholarly study in philosophy and the sciences as well as the ideologies that are growing out of them. Transhumanism is one such technoscientific ideology that holds to a very specific ontology of information which need not be the only one on offer. This article argues that the transhumanist ontology of information exhibits gnostic and docetic religious overtones in it and that it devalues physical (...) existence. At the same time, despite claiming a rejection of supernature, hypothetical transhumanist practices (such as mind‐uploading) posit the infosphere as a kind of supernatural realm that is often set in opposition to the natural world. This article presents a critique of transhumanist conceptions of information and offers an alternative ontology of information that more adequately accounts for the distinction between the natural and supernatural as well as the integrity of the physical world. (shrink)

https://revistes.uab.cat/enrahonar/article/view/v32-33-olesti.

성리학의 이기론을 체계화한 16세기 학자 율곡 이이 의 생애와 사상, 학문을 살핀 저서.

When the Japanese invaded Joseon at the end of the sixteenth century, a Spanish Jesuit priest, Gregorio de Céspedes, S.J. , stayed in the Japanese fortress in Ungcheon with Japanese soldiers. While Céspedes is celebrated as the first European who allegedly came with an evangelical vision of proselytizing the native Koreans, previous scholarship has inadequately acknowledged Céspedes’ role without consideration of his concrete actions in the Japanese fortress and of the broader context of sixteenth–century Spanish colonial expansion. An examination of (...) the Jesuit mission to sixteenth-century Japan, the role of the Spanish chaplains and their activities in foreign expeditions, and Céspedes’ activities in Joseon indicate that Céspedes was not a missionary sent to Korea, but rather an active chaplain who played a role in the larger development of church and state collaboration under Spanish colonialism. (shrink)

Gemass ihrer grundlegenden Bedeutung wurde die Ousia- und Eidoslehre des Aristoteles uber viele Forschergenerationen hinweg intensiv diskutiert und steht immer noch im Mittelpunkt der Aristoteles-Forschung. Die Lehre bleibt jedoch nur einseitig interpretiert und verstanden. Ihre bisherige Interpretation hat sich allzu sehr auf die sogenannten Substanzbucher der Metaphysik beschrankt, ohne dabei den der Lehre wesentlichen biologischen Aspekten gebuhrende Beachtung zu schenken. Der Autor schliesst diese Forschungslucke. So wird im ersten Teil des Werkes Metaphysik Z, der Haupttext der Ousialehre, sorgfaltig kommentiert, und (...) im anschliessenden zweiten Teil werden unter Bezugnahme auf die im vorhergehenden Teil erorterte Problematik drei wichtigste biologische Schriften des Aristoteles besprochen. Dadurch wird ein wesentlicher Zusammenhang zwischen der Ousia- und Eidoslehre in der Metaphysik und der Biologie hergestellt. (shrink)

다산 역학의 성립과 정수, 그리고 그 경학적.사상사적의의를 논구한 저술.

Mismatch negativity is the electroencephalographic waveform obtained by subtracting event-related potential responses evoked by unexpected deviant stimuli from responses evoked by expected standard stimuli. While the MMN is thought to reflect an unexpected change in an ongoing, predictable stimulus, it is unknown whether MMN responses evoked by changes in different stimulus features have different magnitudes, latencies, and topographies. The present study aimed to investigate whether MMN responses differ depending on whether sudden stimulus change occur in pitch, duration, location or vowel (...) identity, respectively. To calculate ERPs to standard and deviant stimuli, EEG signals were recorded in normal-hearing participants who listened to roving oddball sequences of artificial syllables. In the roving paradigm, any given stimulus is repeated several times to form a standard, and then suddenly replaced with a deviant stimulus which differs from the standard. Here, deviants differed from preceding standards along one of four features. The feature levels were individually chosen to match behavioral discrimination performance. We identified neural activity evoked by unexpected violations along all four acoustic dimensions. Evoked responses to deviant stimuli increased in amplitude relative to the responses to standard stimuli. A univariate analysis yielded no significant differences between MMN responses following violations of different features. However, in a multivariate analysis, acoustic features could be decoded from the topography of mismatch responses, although at later latencies than those typical for MMN. These results support the notion that deviant feature detection may be subserved by a different process than general mismatch detection. (shrink)

BackgroundDrawing from Erikson’s theory, Domino and Affonso constructed the Inventory of Psychosocial Balance, a scale with satisfactory reliability and validity. However, the lack of a credible Chinese version of the scale may hinder research on ego development in Taiwan. The aim of the present study was to construct a short form Chinese IPB. In addition, factor analysis was employed to shorten the original 120-item scale to make it suitable for application in the older adults in the future.MethodsThe study involved three (...) steps: The first step was to establish the 120-items of the Chinese Inventory of Psychosocial Balance, and we conducted translation, back-translation, expert validity, and reliability of pilot study for this step. Following the first step was to construct the short-form C-IPB in the second step, and the CIPB-SF was developed via item analysis and factor analysis. Finally, we assessed the reliability and validity of the CIPB-SF via structural equation model in the third step.ResultsThree hundred eight older adults without cognitive disorder completed the IPB. The 40-item CIPB-SF was completed through item analysis and factor analysis. The internal consistency test of CIPB-SF and the eight stages were good. The CIPB-SF had acceptable validity, except in the intimacy and identity stages, in which validity was only fair. Compared with the IPB, the CIPB-SF had good reliability and acceptable validity. However, because of its conciseness, the 40-item CIPB-SF was more suited for application among the Chinese elderly population because its application avoids physical overload.ConclusionThe CIPB-SF served as a concise scale for assessing ego development in our study. This scale can also serve as a useful tool for convenient screening in the future. (shrink)